Tanzimat devrine kadar, devlet erkânı ve ricali ve İstanbul ayanı ve kibarı, yazın, kendi mülkü olan veya kirayla tuttukları yalılara canlarının istediği zaman taşınamazlar ve mevsim sonu, keza canlarının istediği zaman şehirdeki konaklarına dönemezlerdi. Hükümet, herkesin, o yazı, Boğaziçi’nin hangi köyünde veya Haliç’in hangi tarafında oturacağım evvelden öğrenir, o yılın havalarına göre, nihayet bir gün yalılara göç müsaadesi çıkardı. Şehre dönüşte de aynı usûl tatbik edilirdi. Bu izinler çıkmadan hiç kimse yerinden kıpırdayamazdı. Her yıl sayfiye mevsimi için, payitahtın sahillerini muhafazaya memur bostancıbaşı ağa tarafından Haliç ve Boğaziçi sahillerinin bir defteri tanzim edilirdi. “Bostancıbaşı defteri11 denilen bu defterlerin sahifeleri altın yaldızdan çizgiler-” le dama tahtası gibi kutu kutu bölünmüştü; liman ağzında yalı köşkünden Eyüp’ün ötesinde Bahariye’ye; karşı tarafta Karaağaçtan Rumelikavağı’na; Anadolu yakasında da Anadolukavağı’ndan Haydarpaşa’ya kadar yalı, ev, dükkân, kayıkhane, cami, mescit, iskele, bahçe, arsa ve ilh… ne varsa, sırasıyla her birine bir kare tahsis edilmişti; meskenlerin sahipleri, kirada ise sahipleriyle beraber kiracıları yazdırdı; örnek olarak, III. Selim zamanında hicri 1206 yılında tanzim edilmiş bostancıbaşı defterinden birkaç satır okuyalım:
“Beykoz iskelesi, yanında Mustafa’nın hanesi, yanında Hacızade Ahmed’in yalısı ve arsası, yanında Laz Hüseyin’in yalısı, yarımda sabık İstanbul kadısı Hamamîzade Efendi’nin yalısı, yanında Merhabazade yalısı, yanında Odabaşızade’nin yalısı, yanında İmamzade Emin Efendi kullarının yalısı, yarımda kireççi taifesinin odaları ve fırınları, yarımda Sultaniye Bahçesi ve Bostancdar Ocağı, yanında Beyşehirli Yahya Bey kullarının yalısı, yarımda İsmail Ağa kullarının köşkü ve kayıkhanesi, yarımda İncir karyesi camii şerifi, yarımda iskele…”
Padişahlar, yazın saltanat kayığıyla deniz tenezzühüne çıktıklarında dümende bostancıbaşı dururdu; hünkâr merak edip “Şu yalı kimin?” diye sordu mu, bostancıbaşı önündeki defterden, “Falan kulunuzun yalısı, kiracısı filan kulunuz” diye okuyuverirdi. Yahut padişah defteri önünde bulundurur, merak ettiği yeri kendisi okuyup öğrenirdi.
Tanzimat’tan sonra yalılara çıkmak için bu izin külfeti kalktı, fakat Meşrutiyet’e kadar bazı kayıtlar, şartlar devam etti. Mesela Abdülaziz zamanında, yazın Kadıköyü’nde oturan Şeyhülislam Turşucuzade Ahmed Muhtar Efendi, kendi kayığını beklemeyip halk arasında vapura binip Kadıköy’üne geçtiği ve bu suretle “Yüksek makamının şerefini koruyamadığı” için azledilmişti.