Aphrodite’nin oğlu olan Aineias, Troîalı bir kahramandı. Yunanlılarla yapılan Trola savaşında yiğitliğini, cesaretini herkese göstermiş, düşmanlarının bile saygısını kazanmıştı. Şehre yapılan baskın çırasında annesinin yardımını görmeseydi canını kurtaramayacaktı. Neyse ki, Aphrodite, oğluna yardım etti. Aİneias da, babasını, oğlunu yanma alıp bazı arkadaşlarıyla birlikte bir gemiye atladı, denize açıldı. Kendilerine yeni bir ülke arayacaklardı artık.
Uzun serüvenlerden sonra İtalya’ya vardı Aineias. Orada karşısına çıkan bütün düşmanları yendi. Güçlü bir kralın kızıyla evlenip yeni bir şehir kurdu. Bazıları Roma’nın asıl kurucusunun Aineias olduğunu söylerler; çünkü Troialı kahramanın oğlu bir süre sonra Alba Longa şehrini kurmuş, Romulus ile Remus da bu şehirde doğup büyümüşlerdir.
Troia’dan yola çıktıkları zaman Aineias bir düş görmüştü. Düşünde, arkadaşlarıyla birlikte Kesperia’ya (İtalya) gidip orada yerleşmesi söylenmişti kendisine. Aineias da, düşte söylendiği gibi yapmaya karar vermiş, yanında bulunan Troialılara, “Uzun bir yolculuğa hazırlanın bakalım’ demişti, “ Hesperia’ya gideceğiz.”
O sırada Girit’te bulunuyorlardı. Hesperia ise dünyanın öteki uçundaydı sanki. Yine de Troialılar bu düşün kendilerine uğur getireceğine inanıyorlardı. Gemilerinin burnunu batıya çevirdiler.
Önce Harpyi’lerle karşılaştılar. Bu koca kuşlarla Orgonautlar da karşılaşmıştı eskiden. Ama iki Yunanlı, Kalais ile Zetes, onlarla başa çıkmasını bilmişti. Nedense, Troia’lılar, Harpyi’lerle çarpışmaktansa, kaçmayı daha uygun buldular.
Bir süre sonra gözlerine bir kara parçası ilişti. Kıyıya yaklaşınca kendilerini Hektor’un karısı Andromakhe’nin beklemekte olduğunu gördüler. Çok şaştılar buna, çünkü Andromakhe, Akhilleus’un oğlu Pyrrhos’a tutsak diye verilmişti. Zamanla Pyrrhos’un güzel tutsağından bıkıp Helena’nın kızı Hermİono ile evlendiğini bilmiyorlardı. Priamos’u karısının yanında öldüren Yunan kahramanının evliliği uzun sürmemişti ama çok geçmeden Pyrrhoa ölüvermişti. Andromakhe de tutsaklıktan kurtulunca, Troia’lı bakıcı Helenos İle evlenerek bu ülkeye yerleşmişti.
Karı-koca, Aineİas ile arkadaşlarım sevinçle karşıladılar. Çeşit çeşit içkilerle, yemeklerle donanmış bir sofraya oturttular onları. Başlarından geçenleri dinlediler. Yemekten sonra Helenos, “Hesperia’ya gidiyorsunuz demek,” dedi, “size bir akıl vereyim. Sakın Hesperia’nın doğu kıyısına ayak basmayın. Yunanlılar vardır orada. Hepinizi öldürürler. Ancak bu ülkenin kuzeyinde rahata kavuşabilirsiniz. Kuzeye gitmek için de iki yol vardır. Biri Skylla ile Kharybdis’in bulundukları geçitten geçmek, öteki de Skylla’nın yaşadığı adanın güneyinden dolanarak kuzeye çıkmak. Sakın iki canavarın arasındaki geçitten geçmeyin. Orası kestirmedir, ama tehlikelidir. Argonaut’lar bile ancak Thetis’in yardımıyla geçebildiler oradan. Odysseus ise altı adamının can verdiğini kendi gözleriyle gördü. Siz beni dinleyin, uzun yoldan gidin.”
Bakıcının öğüdünü can kulağıyla dinleyen Troia’lılar Andromakhe ile kocasına teşekkür ettikten sonra yeniden yola koyuldular. Helenos, Skylla ile Kharybdis’i söylemişti de, ellerine geçeni parçalayan Kyklop’ları unutmuştu. Skylla’nın yaşadığı adanın güneyinde oturuyordu Kyklop’lar. Bereket versin, Aineias ile arkadaşları onlara yem olmadan kurtuldular. Adaya inip yemek hazırlarken, kayaların arasından bir adam çıktı. Zayıf, bitkin, Ölü gibi bir adamdı bu; gözlerinin feri sönmüştü. Aineias’a giderek, “Ben Odysseus’un gemicilerinden biriyim,” dedi. “Sizin gibi, biz de bu adaya gelmiştik. Tek gözlü birer canavar olan Kykîop’lann eline düştük. Aramızdan bazıları öldü. Odysseus ile arkadaşlarım kaçıp gittiler. Kaçarken beni burada unuttular bilmiyerek. Ben de ağaçların arasında saklandım. Günlerdir bir tek lokma koymuyorum ağzıma. Aman, burada durmayın; nerdeyse şimdi Kyklop’lardan biri çıkagelir. Tekimizi sağ bırakmaz.”
Troialılar, Yunanlıyı yanlarına alarak adadan uzaklaştılar. Tam zamanında kurtulmuşlardı tehlikeden. Biraz gecikmiş olsalardı Kyklop Polyphemos’un dine düşeceklerdi. İçinden hâlâ kanlar sızan göz çukurunu yıkamak için kıyıya gelen Polyphemos, dalgaların hışırtısını duyunca adada yabancıların bulunduğunu anladı. Ama geç kalmıştı. Troia’lıların gemisi uzaklaşmıştı bile.
Bu tehlike geçer geçmez başka bir tehlikeyle karşılaştı Aineias. Kendisini, Troia’lı olduğu için hiç sevmeyen Hera, Aineias’ın ileride Roma’nın tohumunu atacağını biliyordu. Tanrıça bu, bilmez olur mu hiç? Roma’nın, Kartaca’yla savaşıp bu şehri yerle bir edeceğini de biliyordu üstelik. Kartaca ise, yeryüzünde en sevdiği şehirdi. Bu yüzden, Troia’lı kahramanı bir an önce öldürmek, onun Hesperia’ya çıkmasına engel olmak istiyordu Hera. Kalkıp Aiolos’a gitti. “Canın hangi nympheyi çekiyorsa getireyim sana,” dedi, “yeter ki sen de en azgın fırtınalarını bir araya topla. Su Troialıların üstüne sal.”
Rüzgârlar kralı, gözünün önünden nympheleri şöyle bir geçirince dayanamadı. Fırtınaları Aineias’ın gemisine yolladı.
Deniz öyle kabarıyordu ki, dalgaların sırtı yıldızlara değiyordu. Ara sıra da ansızın alçalıyordu sular, okyanusun dibi görünüyordu. Poseidon,’ bu durumu görüp yardımlarına yetişmeseydi Troia’lılar boğulup can vereceklerdi. Deniz tanrısı, Aiolos’a bir haberci yolladı. Haberci, “Şu fırtınaları dindir, yoksa Poseidon dünyayı başına geçirecek,” dedi. Ödü kopan Aiolos, fırtınaları hemen geri çağırdı ülkesine. Troia’lılar batmaktan kurtulmuşlardı; kurtulmuşlardı ama, dalgalar da kendilerini Afrika’nın kuzeyine, Kartaca’ya atmıştı.
Kartaca, Dido adlı son derece güzel bir kadın tarafından kurulmuştu. Aineias’ın da yakışıklı biri olduğunu biliyordu Hera. İkisini ilk görüşte birbirine âşık etmek, böylece de Aineias’m Kartaca’ya yerleşmesini sağlamak istiyordu. Troia’lı kahraman, Kartaca’ya yerleşirse Hesperia’ya gidip Roma’yı kuramazdı.
Hera’nın neler tasarladığını sezen Aphrodite, ağlıya ağlıya Zeus’un yanına çıktı. “Ne söz vermiştin, bak neler oluyor,” diye çıkıştı tanrılar tanrısına.
“Yine ne var?” diye sordu Zeus.
Aphrodite, “Hani oğlum, Hesperia’ya gidip yeni bir ülke kuracaktı?” dedi.
“Hiç merak etme sen” diye cevap verdi Zeus, “yine öyle olacak. Ben Aineias’ı Kartaca’da bırakmam…”
Aşk tanrıçası, Olympos’tan ayrıldıktan sonra Eros’u çağırdı yanma. “Bak, Eros,** dedi, “Kartaca’ya inip Dido’yu Aineias’a âşık edeceksin.
Sonra Eros’la birlikte kendisi de yeryüzüne doğru süzüldü.
O sırada Aineias, arkadaşı Akhates’i yanma alarak yola çıkmış, nereye geldiklerini öğrenmeye çalışıyordu. Yolda bir çobana rasladılar. Aslında çoban değildi Tasladıkları, kılık değiştirmiş Aphrodite’nin ta kendisiydi.
“Neredeyiz?” diye sordu Aineias, “bize yardım edebilecek, karnımızı doyuracak, susuzluğumuzu giderecek biri var mı bu ülkede?”
Aphrodite, “Var,” diye cevap verdi. “şehre gidin. Kraliçe Dido, çok iyi bir insandır. Size yardım eder.”
Sonra, şehre hangi yoldan gidileceğini gösterdi onlara. Şehirde iki arkadaşın Dido’yu bulması zor olmadı. Aineias ile kraliçe göz göze geldiklerinde Eros okunu fırlattı. Olan oldu, Dido ansızın Troia’lı kahramana tutulu verdi.
Bir süre birlikte yaşayıp mutlu günler geçirdiler. Dido, sevgilisinin bir dediğini iki etmiyordu. Onun için sürek avları hazırlıyor, şölenler veriyor, hattâ kendi arkadaşlarını kırıyordu. Bu hava içinde, Aineias; Hesperia’yı unutuverdi.
Hera, Troia’lı kahramanın Kartaca’da kalmasına seviniyordu. Ama Aphrodite, küplere biniyordu; yine Zeus’a gitti. “Hani,” diye sordu, “nerde kaldı verdiğin söz? Gör işte, oğlumun aklında ne Hesperia var, ne de yeni bir ülke…”
Zeus, Hermes’i çağırarak, “Kartaca’ya git,” diye buyurdu. “Orada Aineias’ı bul. Artık ayrılma zamanının geldiğini söyle.”
Tanrıların habercisi, Dido’nun ülkesine inip Troia’lı kahramanı buldu. “Beni Zeus gönderdi,” dedi. Aineias zaten tanımıştı Hermes’i. “Ne istiyor Zeus?” diye sordu.
“Artık burada kalmaman gerekiyor. Bir an önce yola çıkıp Hesperia’ya varmalısın. Yoksa tanrılar tanrısının öfkesini üstüne çekersin.”
Sonra geldiği yere döndü. Dido, Aineias’ın ayrılmak istediğini öğrenince çok üzüldü. “Benden mi bıktın yoksa?” dedi sevgilisine.
“Hayır. Zeus haber yollamış. Arkadaşlarımla birlikte gidip bir başka ülkeye yerleşeceğim.”
Dido, ne yaptıysa, Aineias’ı caydıramadı; gözyaşları için de saraydan kaçıp gitti. Kraliçenin kaçtığını gören Aineias, arkadaşlarını topladı. Hemen hazırlanıp gemilerine bindiler, denize açıldılar. Kartaca’dan oldukça uzaklaşmışlardı ki arkalarında, kayalar üstünde bir ateşin yandığını gördüler. O ateşin neden yakıldığını hiçbiri anlayamadı.
Sevgilisinin gitmesine üzülen Dido, kendini öldürmüştü. Kartacalılar, onun ölü gövdesini yakıyorlardı şimdi.