Büyük Mitoloji Aileleri: Oreithyia ile Boreas ve Kreusa ile İon    

0
262

Oreithyia ile Boreas

Oreithyla, Prokris’In kardeşlerinden biriydi. Kuzey Rüzr gârı Boreas bir gün onu görmüş, görür görmez de sevmişti.

Gidip babasından istedi kızı. Oreithyia’nm babası Erekhtcus da, Athenai’Iiler de razı olmadılar buna Prokne ile Philomele’nin başlarına gelenleri unutmamışlardı; Tereus’un kuzeyli olduğunu biliyorlardı. Bu yüzden de, kuzeyde yaşayanlardan hiç hoşlanmazlardı.

Ama Kuzey Rüzgârı, Poyraz bu… Birini sever de elde etmez olur mu? Bir gün estiği gibi, ırmak kıyısında kardeşleriyle oynayan Oreithyia’yı kaptı götürdü. Sevdiği kızla zorla evlendi. Bu evlenmeden iki oğulları oldu. Zetes ile Kalais adını taşıyan çocuklar, yıllar sonra Altın Post’un aranışı serüvenine katılmışlardır.

Kreusa ile İon

Prokris ile Orithyia’nın kızkardeşi olan Kreusa, daha çocuk yaştayken, bir gün dağlara, çiçek toplamaya çıkmıştı. Peçesini çiçekle doldurmuş, eve dönmeye hazırlanırken. Birdenbire güçlü bir adam çıktı karşısına. Kreusa’yı yakaladığı gibi bir mağaraya götürdü. Orada ne oldu diye sormak boşuna… Kreusa güzel bir kızcağızdı, adam da Apollon’un kendisi… Apollon, bu durumda her tanrının yapacağını yaptı.

Yakışıklı tanrının yaptığı, bu kadarla kalsa yine iyi Kreusa’nın doğurma zamanı gelmişti; ama Apollon ortalarda görünmüyordu. Zavallı kızcağız nasıl hareket edeceğini şaşırmıştı. Annesine babasına, tanrının ettiği oyunu söyleyemiyordu bir türlü. Can korkusuyla evinden kaçıp gitti.

Ayakları, kaçırıldığı mağaraya sürükledi kendisini. Orada bir oğlan çocuk doğurdu Kreusa. Çocukcağızı ölüme bırakarak mağaradan ayrıldı sonra. Ama anne yüreği bu, dayanır mı; yeniden oğlunu bıraktığı yere döndü. Kimseler yoktu ortalıkta. Yerde kan lekesi filân görünmüyordu. Demek ki, yabanî hayvanlar parçalamamıştı oğlunu. Kreusa, “Olsa olsa, koca bir kartal, ya da bir akbaba kaçırmıştır,” diye düşündü. Zaten çocuğun kundağı da kaybolmuştu.

Bir süre sonra, kıral Erekhteus, kızını Ksuthos adlı bir adamla evlendirdi. Ksuthc Yunanlıydı; Yunanlıydı ama ne Athenai’liydi ne de Attika’lı. Bu yüzden yabancı sayılıyordu.

Evlilikleri pek mutlu bir evlilik olmadı. Kreusa, durmadan oğlunu düşünüp üzülüyor, Ksuthos da, çocuk istiyordu. Kreusa’nın elinden ne gelir? Karı-koca kalkıp Delphoi’ye gitmeye, tanrılara akıl danışmaya karar verdiler.

Delphoi’ye varınca, Kreusa, kocasını şehirde bir rahiple baş başa bırakarak tapmağa çıktı. Orada yakışıklı bir delikanlı karşıladı kendisini. Neden üzgün olduğunu sordu; sonra iç açıcı sözler söyleyerek kadıncağızın acılarını biraz azalttı.

Kreusa, “Güzel sözler söylüyorsun, delikanlı, adın ne senin?” diye sordu.

Delikanlı, “Ion,” diye cevap verdi, “kendimi bu tapmağa adadım. Annem kim, babam kim, bilmiyorum. Apollon’un rahibesi Pythia küçük yaşta beni bulup büyütmüş.”

Ansızın, Kreusa’nın ağlamakta olduğunu gördü:

“Ama neden ağlıyorsun böyle? Doğruluk tanrısı Apollon’un yanma böyle gelinmez ki…”

“Ben hiç sevmem Apollon’u!” diye bağırdı Kreusa. Sonra kocasının Delphoi’ye neden geldiğini anlattı. “Ben de,” ‘ dedi, “küçük yaşta ölüme bırakılan bir çocuğun nerede olduğunu öğrenmek istiyorum. Bir arkadaşımın çocuğu, Apollon’dan olmuş. Yıllarca önce. Apollon, anne-oğulu tek başlarına bırakıp kaçmış. Yardım etmemiş.”

Ion. “Apollon böyle şey yapmaz,” diye mırıldandı.

“Yapmış,” dedi Kreusa. “Biliyorum.”

Kısa bir sessizlikten sonra Ion, “Dediğin doğru olsa bile yaptığın doğru değil,” dedi. “Karşındakinin bir tanrı olduğunu unutma.”

Kreusa, hak verdi Ion’a, “Doğru söylüyorsun,” dedi.

Tam o anda Ksuthos girdi tapmağa. Sevinçle Ion’u kucaklayarak, “Oğlum benim!” diye bağırdı.

“Ne oğlu?” diye şaşkın şaşkın sordu delikanlı.

“Sen benim oğlumsun! Apollon öyle söyledi.”

Kreusa’nın yüreğini kıskançlık kaplamıştı:

“Annesi kim?”

“Bilmiyorum. Belki de öz oğlum değildir. Tanrı onu evlât edinmemi istemiştir.”

Bu sırada Apollon’un bakıcısı İçeri girmeseydi şaşkınlık, kargaşalık sürüp gidecekti. Bakıcı Ksuthos’a, “Rahip seninle görüşmek istiyor,” dedi. Adam odadan çıkınca Ion’a bir kundak uzattı:

“Al bu kundak senin. Anneni bulmak için bir ipucu…”

“Demek annem bu kundağa sarmış beni,” dedi Ion; “artık her yeri, Asya’yı, Avrupa’yı arar, onu bulurum.”

Ion’un böyle uzun yolculuklar yapması gerekmedi. Kreusa, kundağı tanımıştı bile. “Oğlum,” diyerek delikanlının boynuna sarıldı.

“Siz ikiniz de delisiniz!” diye bağırdı Ion.

“Deli değilim. Biraz önce bir kadını anlatmıştım sana. İşte o kadın benim. Sen de, mağaraya bıraktığım oğlumsun. Kundağın kenarında altından iki yılan olacak. İnanmazsan aç da bak!”

Gerçekten de iki altın yılan vardı kundakta. Anne-oğul sevinçle kucaklaşıp öpüştüler. Bir süre sonra da Athenai’ye dönüp mutlu yıllar geçirdiler.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz