Halk Isa’yı dinlemek için akın akın geliyordu. Vergi görevlileri ve Kutsal Yasayı yerine getirmeyen bazı kişiler de kaya gelmişlerdi. Onlar halk arasında ‘günahkar* adıyla bilinirdi. Ferisiler Isa’yı onlarla birlikte görünce eleştirmeye başladılar
“O neden günahkarlarla bir arada bulunuyor? Eğer Tann’dan gelmiş biriyse böyle davranmamalı” diye söylendiler. Konuşulanların farkında olan Isa onlara dönerek bir benzetme anlatmaya başladı.
“Bir adamın yüz koyunu vardı. Onları çok seviyordu. Koyunlannı en güzel otlaklara götürürdü. Onlarla tek tek ilgilenirdi. Hepsini çok iyi tanırdı. Çoban kaldığı yere dönünce koyunlannı bir bir sayardı. Onlarm tamam olduğunu görmeden rahat edemezdi Eğer hepsi oradaysa güven içinde uyurdu.
“Bir gün yine geç saatlerde evine döndü. Koyunlan saymaya başladı. Bitirince belki yanlış saydım diye yeniden denedi. Kaç kez saydıysa hep doksan dokuz çıkıyordu. Evet koyunlardan biri eksikti. Acaba neredeydi? şimdi ne yapacaktı?* ka burada durup Ferisilere döndü ve onlara bir soru yöneltti.
“Sîzlerden birinin yüz koyunu olsa ve bunlardan birini kaybetse, doksan dokuzu bırakıp kaybolanı bulana dek onun ardına düşmez mi?
“Çoban, Bir tane eksik olsa ne olur? diyebilirdi. Ya da Gecenin şu saatinde onu bulmam mümkün değil, yarın ararım’ diyebilirdi. Ama hiç birini demedi.“Onu bulmalıyım! Başına bir şey gelmeden onu kurtarmalıyım’ diyerek yola çıktı. Gecenin koyu karanlığında kaybolan koyununu aramaya başladı.
“Çoban uzaktan koyunun sesini duydu. Sesini izleyerek iyice ona yaklaştı. Zavallı koyun yolunu kaybetmiş ve bir çukura düşmüştü. Çıkamadığı için orada kalmıştı. Çaresizce meleyip duruyordu.
“Çoban hemen çukura indi. Onu omsuzuna alıp evinin yolunu tuttu. Koyununu bulduğu için çok sevinçliydi.”
Bu çoban Tanrımıza benziyor. Göksel babamız en iyi çobandır. O hepimizi tanır. Bütün insanları Baba Tanrıyla barıştırmak ister. Kendinden uzak olan herkes bu kaybolan koyun gibidir. Tanrı herkesi sevdiği için onlan arar. Bulduğunda sevinir.
Ayrıca biz Ondan uzaklaşsak bile O bizi unutmaz Kuşkusuz uzaklaşmamızı istemez. O bizi asla terk etmez, bırakmaz Çünkü biz Onun için değerliyiz O iman eden herkes için sevinir. Bu durumda gökte coşkulu bir şölen olur.
Kaybolan Oğul
Isa, halka Tanrının sevgisinin ne kadar derin olduğunu anlatmak istiyordu. Bir adamın iki oğlu vardı* diye söze başladı. ‘Küçüğü mirastan payına düşeni daha babası hayattayken aldı. Bu saygısızca bir davranıştı.
‘Eşyalarını yüklenip çok uzaklara gitti. Her şeyini zevk ve eğlence ıçoıde harcadı. Sonunda harcayacak hiçbir şeyi kalmadı. İş bulamazsa açlıktan ölecekti. Bir domuz çiftliğine gitti. Domuzlara bakacak, onları güdecekti. Kamını tam olarak doyurduğu bir günü yoktu. Domuzların yediği keçiboynuzlarını bile yiyemiyordu.
“İş iğrençti, pis kokudan durulmuyordu. Burada dinsel olarak kirli sayılan hayvanlara bakması da yanlıştı. Ama yapacak başka bir şeyi kalmamıştı.
“Yine bir gün domuzları otlatırken kendi kendine şöyle düşündü: Tanrıya ve babama karşı suç işledim. Oğul olarak kabul edilmem. Ama babamın bir işçisi gibi kabul edilmeye razıyım. Evime gidip babama yalvarabilirim. Onun beni bağışlamasını isteyebilirim. Benî bir işçi olarak kabul etsin. Hiç olmazsa rahatça kamımı doyurabilirim’
“O ana kadar gururu eve dönmesine engel olmuştu. Artık kaçamazdı.
“İşi bırakıp evin yolunu tuttu. Eve yaklaştıkça heyecanı artıyordu. Aslında neyle karşılaşacağını da bilmiyordu. Savurgan davrandığı, babasına saygısızlık ettiği ve günahlı bir yaşam sürdüğü için Kutsal Yasaya göre taşlanarak öldürülebilirdi.
“Babası onu uzaktayken gördü. Sevinçle oğluna doğru koştu. Sarılıp onu kucakladı, özlemle öptü. Oğlu özür dilemeye çalışıyordu, beni bir işçin gibi kabul et diyordu, ama dinleyen kim. Babası onu dinlemek yeme hizmetkarlarına buyruklar yağdırıyordu. Besili danayı kesin. Oğluma en iyi giysimi getirin, parmağına yüzük takıp ayağına bir çarık giydirin. Hemen bir sofra kurun, eğlenelim’
“Küçük oğul şaşkındı. Babasının kendisini sanki hiç suç işlememiş gibi kabul etmişti. Bağrına basıp oğlu olarak kucaklamıştı. Sevinçli baba onu nasıl bağışlamazdı? Nasıl sevmezdi? O oğluydu, canıydı.
“Büyük oğul yorgun argın tarladan geldi. Onların neden eğlendiklerini öğrenince çılgına döndü. Babasına kızdı. Bir gün olsun arkadaşlarımla eğlenmek için bana bir küçük oğlak bile vermedin. Oysa sana saygısızlık eden, her şeyini ahlaksızca harcayan oğluna besili danayı kestin. Onu nasıl böyle kabul edersin?
Hiçbir şey babanın mutluluğunu azaltmıyordu. Büyük oğlunun söylediklerine karşılık, * Oğlum neyim varsa şenindir. Ama kardeşin kaybolmuştu, bulundu. Bunun için kutlamak gerekiyordu’ dedi.
Beni dinleyenler dertli babanın sevgiyle davranışı karşenda sasıdılar. Tanrımız Isanın anlattığı öyküdeki şefkatli ve bağışlayan babadan katlarca feda derin bir sevgiye sahiptir.