Topraklarımızdaki efsaneleri sizlere sunmaya devam ediyorum. Sırada Denizli şehrimizde Pamukkale travertenlerine ait mitolojik bir hikaye. Aslında sadece efsaneleri duymak bile o yerleri gidip görmemiz fazlasıyla merak uyandırıyor. Bu yer Pamukkale olunca güzelliğiyle de insanı cezbettiğini söylememiz gerekir. Ne mutlu ki gidip görme fırsatım oldu. Okulun düzenlediği bir organizasyonla böylesine güzel bir zenginliğe sahip olmamızın tadını çıkardım.
Hikaye geçecek olursak; Pamukkale’ye hayat veren termal suyun mitolojik çağlardan günümüze öyküsünde anlatılanlara göre, beyaz cennetin yaslandığı Çökelez Dağı’nın eteklerinde yaşayan bir oduncu ve onun kızı varmış. Kızın her yeri çıban ve sivilceliymiş. Bu nedenle de aynaya bile bakamaz, durgun sularda kendini seyredemez, utandığından kimselere görünmezmiş. Ona rastlayanlar da yolunu değiştirirlermiş. Oğlan anaları, “Aman çirkin kız, Allah oğlumu senden esirgesin” diye dua edermiş. Altın kalpli kız ise çirkinliğine, bu nedenle insanların ona reva gördüğü haksızlıklara hiç alışamamış.
Bir gün Denizli Beyi’nin oğlu, Çökelez Dağı’nda keklik avlarken su birikintisinin içinde sırma saçlı, güzel yüzlü bir kız olduğunu fark eder. Hemen onu alıp bir ağacın gölgesine yatırır. Bir süre sonra kendine gelen oduncunun kızı “Ben ölmedim mi” diye ağlamaya başlar. Neden ölmek istediği sorulduğunda çirkin olduğunu, bu nedenle herkesin kendisiyle alay ettiğini anlatır.
Beyoğlu, “Sen mi çirkinsin oduncu güzeli? Eğil suda kendine bir bak, senden güzeli var mı?” deyince, korkarak sudaki siluetine bakar. Bir de ne görsün… Sivilceli, her tarafı yaralardan geçilmeyen kız gitmiş, onun yerine dünya güzeli biri gelmiş. Meğer, Çökelez’in taşlarını Pamukkale yapan sırlı sular, oduncunun kızını da eşi bulunmaz bir güzele çevirmiş.